Bu makale, stratejist Sayın E. Tümg. Nejat Eslen’nin OdaTV’de 14.01.2019 günü. Yayınlanan “S-400 mü Patriot mu 2” başlıklı makalesinde yaptığı çağrı üzerine hazırlanmıştır.
Yüksek irtifa hava savunma sistemleri ihale geçmişi.
Türkiye’nin yüksek irtifa hava savunma sistemleri ihtiyacı için yıllar süren çalışmalardan sonra Savunma Sanayi İcra Komitesi-SSİK yürütücülüğünde yapılan uluslararası ihale, çeşitli aşamalardan geçtikten sonra 31 Ocak 2014 tarihinde sonuçlanmıştı.
Yapılan ihaleye; Rusya Antey 2500 (S-300VM), ABD Patriot PAC-3, Fransız-İtalyan ortaklığı Samp-T füze savunma sistemiyle, Çin ise FD-2000 (HQ-9) sistemleriyle ihaleye katılmıştı. 26 Eylül 2014 tarihli SSİK toplantısında Çin teklifinin birinci sırada geldiği açıklan açıklanmıştı.
Yüksek fiyat veren Rusya’nın dışarda kaldığı ihaledeki fiyatlar;
- Çin : 3,5 milyar dolar
- Fransa-İtalya ortaklığı : 4,4 milyar dolar
- ABD : 4,5 milyar dolar olurken,
Fransız-İtalyan ortaklığı ve ABD ise ortak üretime yanaşmazken, yerli katkı oranını yüzde 10-12 arasında tuttular. Çin ise ortak üretim ve yüzde 30 yerli katkı önermenin yanında ortak üretim ve 1,1 milyar dolarlık iş payı sundu.
Çin’in teklifindeki en önemli husus ise “Türk mühendisleri tarafından tasarlanacak olan Yüksek İrtifa Gelişmiş Hava ve Füze Savunma Sistemi’nin üretilmesinde Çin’in, bize teknik destek sağlayacak” olmasıydı. Türkiye’nin kendi millî tasarımıyla, yüksek irtifa hava savunma sistemleri kurmasını sağlayacak olan bu işbirliği, dışa bağımlılığı kaldıracağı için, ABD ve NATO’nun şiddetli karşı çıkışlarına ve baskılarına yolaçtı.
Türkiye’nin baskılar ve teknoloji transferi konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle Çin tercihinden uzaklaştığına dair haberler çıkması yoğunlaştı ve nihayet 2015 Haziran ayında, görüşmelerin teknoloji transferi konusunda tıkandığı iddia edilerek 13.11.2015 tarihli SSİK kararı ile proje iptal edildi.
Ancak Türkiye’nin yüksek irtifa hava savunma sistemi ihtiyacı devam ettiğinden, Suriye’de gelişen askeri ve siyasi durum çerçevesinde Türkiye-Rusya-İran arasındaki Astana mutabakatı ve Soçi süreciyle artan işbirliği Türkiye ile Rusya’nın yakınlaşmasına ve Türkiye’nin Rusya’dan S-400 sistemi alması ile sonuçlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2017 Eylül ayı başında Astana’da yapılan zirve dönüşünde S-400 sisteminin alınması için Rusya ile sözleşme imzalandığını açıkladı.
Sayın Eslen anılan yazısında, aynı konudaki ilk yazısına atıfla;
- Balistik füzelere karşı hava savunma sistemlerinin stratejik silahlar olduğunu, bu silahların mevcut jeostratejik dengeleri etkileme ve değiştirme yeteneklerine sahip olduklarını,
- Hava savunma sisteminin tedarikinin, tedarik eden ülkenin hangi jeopolitik güç merkezine daha yakın olduğuna dair ipuçları oluşturabildiğini,
- Türkiye’nin balistik füzelere karşı yüksek irtifa hava savunma sisteminin hala mevcut olmadığını, bu durumun ciddi bir güvenlik zafiyeti teşkil ettiğini,
- ABD’nin Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini tedarik gayretlerini engellemek ve bu amaçla Patriot sistemini satmak istediğini vurgulamıştım.
demektedir. Tümüyle doğru olan bu tesbitler, elbette ABD ve NATO merkezlerinde de yapıldığı için, ABD/NATO Türkiye’nin S-400 sistemini almasını engellemek için her düzeyde Türkiye’ye baskı yapmakta, hatta tehdit etmektedir. Konu hakkında ayrıntılı bilgileri yazarın (H. Dural’ın) dipnotta verilen makalesinde bulabilirsiniz.[2]
Sayın Eslen yazısında işaret ettiği gibi;
“İçinde bulunduğumuz çelişkili ortamda, Soğuk Savaş döneminden kalan alışkanlıklarla ABD, İncirlik’te kimlere karşı kullanabileceğini bilmediğimiz, modernize edilmiş nükleer silahlarını bulundurmakta, Kürecik’te Doğu’dan ve Kuzey’den yönlendirilebilecek balistik füzelere karşı erken uyarı sağlayacak radar sistemini çalıştırmakta, Türkiye’nin tehdit olarak algıladığı PKK-YPG’ye açık destek sağlamakta, Rusya’dan tedariki planlanan S-400 hava savunma sistemini engellemeye çalışmakta, bu amaçla F-35 projesini koz olarak kullanmakta ve kendi Patriot sistemini, Rusya’nın S-400 sistemi yerine satmak istemektedir.”
ABD, Türkiye’nin S-400 sistemi alması her yola başvurarak engelleye çalışırken, ABD Savunma Bakanlığına (Pentagon) bağlı Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı yaptığı açıklamada, “Dışişleri Bakanlığı, tahmini 3,5 milyar dolar değerinde 80 MIM-104E Güdümü Yükseltilmiş Patriot füzesi, 60 İleri Kabiliyet Patriot-3 (PAC-3) füzesi ve ilgili ekipman satışını 19 Aralık 2018’de onaylamaya karar verdi. Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı, bu satış konusunda bugün Kongreyi bilgilendirdi.” ifadesi yeraldı.
3 Ocak 2019 günü Ankara’ya gelen ABD heyeti ile yapılan görüşmelerde ABD yönetiminin Patriot sistemleriyle ilgili satış teklifini Türk tarafına iletildi. Teklifte, savunma sistemi paketine 4 AN/MQP-65 radar seti, 4 kilitlenme kontrol sistemi, 10 anten direk grupları, 20 M903 fırlatma istasyonu, 5 elektrik santralinin yanı sıra iletişim teçhizatları, test cihazları, menzil programları ve destek ekipmanlarının dâhil olduğu ifade edilmişti.
Sayın Eslen yazısında; “GÜVENLİK YAPISININ ENTELEKTÜELLERİ DE GÖRÜŞLERİNİ PAYLAŞMALI” çağrısı yaparak, “Tedarik konusunda yapılacak nihai tercihten önce aşağıdaki sorulara cevaplar aranması gerekmektedir” diyerek bazı sorular sormuştur. Bu sorulara sırasıyla, bilgilerimiz dâhilinde cevap vermeye çalışacağız:
Soru-1: Önümüzdeki 5, 10, 30, 50 yıl içinde bölgemizde hangi jeopolitik gelişmeler beklenmektedir?
Cevap-1: Önümüzdeki 30, 50 yıl sonrasında bilim ve teknolojideki gelişmeleri kestirmek mümkün olmadığı için yapay zekâ, robotlar, başka gezegenlere gidiş, soğuk füsyon vb ilerlemelerden bahsedilebilirse bile bunların, bölgemiz ve hatta dünyada yolaçacağı jeopolitik gelişmeleri tahmin etmek pek olası değildir. Ancak, önümüzdeki 5, 10 yıl için gerçekçi tahminler yapmak mümkündür. Çünkü bölgemizdeki emperyalist saldırıların esas amacı, Basra körfezi, Hazar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon enerji kaynakları, buralardan üretilmekte olan petrol ve doğalgazın üretim yerleri ile bunların dünya pazarlarına sevk edildikleri deniz ve kara yolları üzerinde kontrol sağlamaktır.
ABD ve stratejik ortakları İngiltere ve İsrail ve bunlara eklemlenen Fransa ve Almanya’nın bölge planlarının gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel Türkiye’dir. Bu nedenle Büyük Ortadoğu Projesi-BOP’un ana hedefi; Türkiye’nin federal bir devlete dönüştürülüp, ülkenin güneydoğu ve doğusunda bir özerk kürt bölgesi kurdurmak, bu bölgeyi Barzani ve kuzey Suriye’deki benzer bir oluşumla birleştirmek, aynı operasyonu İran’a da uygulayarak, Kürdistan devleti kurmaktır.
Bazılarının söylediğinin aksine İsrail’in güvenliği bu projenin ikincil hedefidir. Çünkü, Kürdistan kurulursa İsrail’in güvenliği sağlanmış olacaktır. Türkiye’de hangi eğilim iktidarda olursa olsun, Türkiye bu emperyalist saldırıya büyük bedeller ödeyerek de olsa direnecektir.
Jeopolitik gerçekler, iktidar sahiplerini batılı saldırganlara karşı, başta Rusya, İran, Irak, Suriye, Çin, Hindistan gibi Avrasya güçleriyle işbirliği ve ittifak yapmaya zorlayacaktır. Bu durumda, Türkiye NATO’dan çıkartılacak ve düşman statüsüne alınacaktır. Batının bütün provokasyonlarına karşın, Türkiye ile İran arasında bir çatışma çıkmayacak, tersine Türkiye diplomatik ilişkisi kesik olan Suriye, Mısır ve Libya ile yakın ilişkiler kuracaktır.
Soru-2: Çevremizdeki hangi ülkeler balistik füze sistemlerine sahiptir, hangi ülkeler gelecekte bu yeteneğe sahip olabilecektir, hangi ülkeler potansiyel tehdit oluşturabilir?
Cevap-2: Çevremizdeki ülkeler arasında sayı ve menzil açısından en çok balistik füzeye sahip ülkeler Rusya, İran ve İsrail’dir. Suriye’de Scud-B/C modeli, Irak ve Mısır’da 250/500 km menzilli az sayıda eski model balistik füze vardır. Türkiye için en büyük potansiyel tehdit İsrail’dir. İsrail ayrıca önemli miktarda atom bombası sahibidir ve balistik füzeleri nükleer başlık taşıyabilmektedir.
Soru-3: NATO’nun, ABD’nin ve Türkiye’nin balistik füze tehdit algılaması eşit midir?
Cevap-3: NATO ve ABD’nin balistik füze tehdit algılaması Türkiye’den tamamen farklıdır. Bunun için NATO Avrupa Füze Kalkanı Projesini incelemek yeterlidir.
Türkiye, kendi millî ihtiyaçlarına göre bir yüksek irtifa hava savunma sistemi kurmak çabasındayken, NATO’nun 2008 Bükreş zirvesinde kararlaştırılan Füze Kalkanı kurulması konusu, “başkanlığını ABD eski dışişleri bakanı Madeleine K. Albright’ın yaptığı ve içinde Türkiye’den B. Elçi Ümit Pamir ve Türkiye’nin NATO eski askeri temsilcisi Korgeneral Yılmaz Oğuz’unda bulunduğu NATO Uzmanlar Gurubu tarafından hazırlanan 17 Mayıs 2010 tarihli “NATO 2020: Assured Security; Dynamic Engagement, Analysis and Recommendations of the Group of Experts on a New Strategic Concept for NATO” raporda Avrupa-Atlantik bölgesine yapılacak balistik füze saldırısına karşı bir füze savunma sistemi kurulması” şeklinde önerilmektedir. Bu raporda balistik füze tehdidinin İran’dan geleceği açıkça ifade edilmiştir.
ABD-NATO tarafından Türkiye’ye yerleştirilmek istenen füze kalkanının “İran’a karşı” olduğu yüksek sesle dillendirilmesine rağmen, NATO’nun 19-21 Kasım 2010 tarihli Lizbon liderler zirvesi kararlarında ne İran, ne Suriye, hatta ne de Rusya “tehdit” olarak yer almaktadır.[7] Hâlbuki, Avrupa Füze Kalkanı kurulmasının esas amacının, Şubat 2009 tarihli ABD Kongre Bütçe Ofisi Raporu’nun[8] 14. sayfasında verilen 3 seçenekli haritalarda, İran’dan ABD’ye yapılacak balistik füze tehdidinin önlenmesi için olduğu açıkça ifade edilmektedir.
Bu husus Kongre Araştırma Servisi’nin 10 Haziran 2010 tarihli “Navy Aegis Ballistic Missile Defense (BMD) Program: Background and Issues for Congress, June 10 2010” raporunun[9] 37. Sayfasındaki;
“Avrupa füze savunması için aşamalı, uyum yaklaşımı:
Uzun menzilli balistik füze tehdidine karşı ABD anavatan savunmasını sürdürür. Bu yaklaşımın dördüncü fazında SM-3 füzesavarlarının gelişmiş sürümlerini yerleştirmekle, Alaska ve Kaliforniya’da yerde konuşlu mevcut füzesavarları, olası bir kıtalararası balistik füze tehdidine karşı anavatan savunması için güçlendirecektir.
Kısa vadede İran’dan gelecek füze tehdidine karşı, çeşitli yerlerdeki ABD kuvvetlerine, sivil personeline ve onların ailelerine hızlı koruma sağlayacaktır. İran’ın kısa ve orta menzilli balistik füze tehdidinden en çok zarar görecek Avrupa bölgesini savunmak için, daha önceki plandan yedi veya sekiz yıl erken, 2011’de mevcut ve denenmiş teknolojiyi yerleştireceğiz.
Mevcut ve büyüyen balistik füze tehdidine karşı kendi füze savunma yetenekleriyle uyumlu olarak, tüm NATO müttefiklerinin halklarının ve topraklarının korunmasını sağlamak ve güçlendirmek. 2011’den başlayarak, aşamalı yaklaşımla tehdidin artmasının beklendiği bölgelerin savunması sistematik olarak artacaktır. 2018’e kadar, Avrupa’nın tamamı bizim kollektif füze savunma mimarimiz tarafından korunacak hale gelecektir.”
ifadeler, Avrupa Füze Kalkanı öncelikle ABD anavatanı ve çeşitli yerlerdeki ABD vatandaşlarını korumak için kurulacağını doğrulanmaktadır. Zaten Avrupa Füze Kalkanı projenin ilk hazırlık aşamalarında bile ABD Füze Kalkanı Programı ana fikrinin, ABD’yi ve Avrupa’daki bazı NATO müttefiklerini korumak olduğu, koruma alanın daha baştan beri Türkiye’yi dışarıda bıraktığı görülmektedir.
Bu tür ABD ve NATO kaynaklı çok sayıda belge mevcuttur. Görüleceği üzere, NATO’nun, ABD’nin ve Türkiye’nin balistik füze tehdit algılaması hiçbir şekilde eşit değildir.
Soru-3: Türkiye’nin balistik füze tehdit algılamasındaki öncelikleri nelerdir?
Cevap-3: (i)- Eğer Türkiye bölgemizde gelişmekte olan özellikle Suriye eksenli yeni paylaşımlarda, nihaî tercihini Türkiye’ye yönelttiği tehditlerine 14 Ocak 2019 Pazartesi günü attığı tüvitle “Kürtlere saldırması halinde Türkiye’yi ekonomik olarak MAHVEDERİZ” diyerek düşmanlığını yeni bir aşamaya taşıyan ABD’nin yanında yeralırsa, kaçınılmaz olarak ABD’nin İran’a yapmayı planladığı saldırıda, Kürecik’teki İran’ı gözetleyen ABD radarı nedeniyle İran’ın bu noktaya yapacağı balistik füze saldırısına maruz kalacaktır.
(ii)- Çatışmanın yaygınlaşması halinde ise İncirlik üssündeki Amerikan uçak ve nükleer silahları nedeniyle İran ve Rusya’nın potansiyel balistik füze hedefi olacaktır. Her iki durumda da Türkiye’nin kendini koruma şansı, imkân ve kabiliyeti yoktur. (iii)- Eğer Türkiye, Türkiye’den toprak talep eden, ABD ve NATO ülkeleri tarafından BOP çerçevesinde kurulmak istenen Kürdistan girişimine için ABD, NATO ülkeleri ve İsrail’in saldırılarına karşı bir anavatan savunmasına başlarsa, bu düşmanlardan ülkemize yönelik balistik füze ve ilâveten hava taarruzlarına karşı sahip olduğu savunma imkânları yetersiz kalacaktır.
Bu üç tehdit algılamasından en öncelikli olanı 3. şıktır.
Soru-4: Tedarik edilecek olan sistem milli güvenlik ihtiyacını mı karşılayacaktır yoksa NATO içindeki entegre savunma sistemin bir parçası mı olacaktır?
Cevap-4: Tedarik edilecek olan sistem ABD’nin Patriot veya Fransız-İtalyan ortaklığı Samp-T olursa, bu sistemler kesinlikle NATO içindeki entegre savunma sisteminin bir parçası olacaktır. Halen ülkemizde NATO radar ağına bağlı 15 sabit radar ile yerli yapım 14 adet TRS-22XX model taşınabilir radar bulunmaktadır.
Taşınabilir Radar Sistemleri’nde yeralan ve millî şirketimiz Ayesaş [11] tarafından üretilen C3 (Communication, Command and Conrol-İletişim, Komuta ve Kontrol) sistemleri sahip oldukları Link 11B (Taktik Veri Değişimi-Tactical Data Exchange) [12] kabiliyeti ile NATO E3A AWACS, Barış Kartalı HİK (HİK-Türkiye’nin Havadan Erken İhbar Kontrol, erken uyarı uçakları) ve DzKK unsurları ile taktik resim alışverişi yapabilmekte, Link-1 (Tactical Data Exchange for Air Defense; Hava Savunması için Taktik Veri Değişimi) vasıtasıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın HErİKKS (Hava Savunma Erken İkaz ve Komuta Kontrol Sistemi) sistemleriyle taktik resim alışverişi yapabilmekte ve ATDL-1 (Ordu Taktik Veri Değişimi-Army Tactical Data Exchange Link-1) kabiliyeti ile de taktik resmin aktarılması ve silah kontrol komutlarının iletilebilmesi amacıyla füze sistemlerine entegre olabilmektedirler. Ayrıca envantere kazandırılmakta olan daha emniyetli ve kabiliyetli Link-16 [13] data link sisteminin yaygınlaştırılması ile mevcut yetenek daha da artırılmış olacaktır.
Ayesaş tarafından başarı ile gerçekleştirilerek hizmete sunulan Radar Ağı Projesi (RADNET) ile; Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan NATO ve Milli radarlar bir ağ ortamında birleştirilmiş, bu radarlardan elde edilen bilgiler ile tüm Türkiye’yi kapsayan hava resmi oluşturularak istenilen komuta kontrol merkezinden izlenebilir hale getirilmiştir. Yine aynı proje ile NATO’dan farklı olarak radarların uzaktan kontrol kabiliyetleri de ikiden fazla kontrol merkezinden yapılabilme kabiliyetine kavuşmuştur. Bunlardan birincisi Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi (BHHM)-Eskişehir Komutanlığı asli harekât merkezi, ikincisi BHHMDiyarbakır ise yardımcı harekât merkezi olarak faaliyet göstermektedir.
NATO hava komuta kontrol altyapısının karşılıklı çalışabilirlik kabiliyetinin tesisi açısından 48 değişik radar tipi ile yaklaşık 300 sensörün birbiri ile irtibatlandırılmasını kapsayan NATO Hava Komuta Kontrol Sistemi (Air Command and Control System-ACCS) Projesi sayesinde taktik veri linkleri de dâhil olmak üzere, tüm kontrol ihbar unsurlarından gelen hedef bilgileri ARS [14] (Air Operation Center+RAP Production Center+Sensor Fusion Post “RAP: Recognized Air Picture”) denilen merkezlerde toplanarak, birbirleriyle ilişkilendirilmek suretiyle müşterek harekât resmi oluşturulmakta, planlama ve görevlendirme ile harekâtın icrası aynı sistem tarafından yapılarak karar süreci kısaltılmaktadır.
- Radarlar tarafından tesbit edilen hava cisimlerinin kimliği, bilinen özellikleri, seyir rotaları ve muhtemel hedefleri Eskişehir ve Diyarbakır Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezleri ile Uedem’deki NATO merkezinde belirlenerek, planlama ve görevlendirme yapılmakta, tehdidin önlenmesi için Türk Hava Kuvvetlerinin ilgili unsurlarına harekât emri verilmektedir.
- Radarlar tarafından tesbit edilen hava araçlarının tanımlanabilmesi, NATO desteğiyle alınmış sabit radarlar veya yabancı lisans altında yerli üretilmiş taşınabilir radarların veri kütüphanesindeki (data base) bilgilerle ve ARS’lerden Almanya’ya iletilen merkezdeki NATO bilgisayarlarında bulunan veri kütüphanesindeki bilgilerle kıyaslanması yapılır.
Sonuç olarak; tedarik edilecek olan sistem ABD’nin Patriot veya Fransız-İtalyan ortaklığı Samp-T olursa, bu sistemler kesinlikle NATO içindeki entegre savunma sisteminin bir parçası olacaktır. Bu konudaki ayrıntılı bilgiler için yazarın (H. Dural) aşağıda belirtilen makalesine başvurulabilir.
Eğer Patriot alınırsa, bunun radarları ülkemizdeki NATO radar ağına bağlanacak ve herhangi bir havadan gelecek tehdit, NATO karargâhlarında değerlendirilerek, Türk Hava Kuvvetlerine bildirilecektir. 13.10.2009 09ANKARA1472 Nolu Wikileaks belgesinde, Ankara’ya gelecek ABD’li diplomatlara bilgi veriliyor. “Türklere, Rusya’nın Türkiye’nin rolüne karşı olmadığı konusunda güvence verilmelidir. Ancak, PAC-3 bataryalarının NATO’nun komuta ve kontrol mimarisi içinde olacağı hatırlatılmalıdır” deniyor. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin alacağı (eğer alırsa) Patriot’ların tetiği NATO karargâhındaki ABD’li generallerin elinde olacaktır.
Soru-5: Rus S-400 ve ABD Patriot sistemlerinin özellikleri nelerdir? Hangi sistem daha üstündür? (Rus S-400 sisteminin balistik füze ve savaş uçağı vuruş ve radar menzili ile irtifa özellikleri ile ABD Patriot sistemine üstün olduğu açık bir gerçektir.)
Cevap-5: Her iki sistemin özellikleri ile ilgili kısa bilgiler aşağıdaki tabloda verilmektedir. Ayrıca pekçok açık kaynakta, sistemlerdeki radar ve füze tiplerine ilişkin çok ayrıntılı bilgiler mevcuttur.
Soru-6: Maliyet-etkinlik analizi yapıldığında hangi sistem daha avantajlıdır?
Cevap-6: Bu konuda elde yeterli veri ve bilgi bulunmadığından böyle bir analiz yapmak mümkün değildir.
Soru-7: ABD’nin baskısı ile S-400’ün tedarikinden vazgeçilmesi, Türkiye-Rusya ilişkilerini ve iki ülkenin birlikte geliştirdiği stratejik projeleri nasıl etkileyebilecektir?
Cevap-7: S-400’den vazgeçilmesi Türkiye-Rusya ilişkilerini kesin şekilde olumsuz etkileyecektir. Çünkü böyle bir durumda Türkiye tercihini, BOP çerçevesinde Türkiye’den toprak isteyen ve her fırsatta düşmanlığını medyada açıklayan ABD ve NATO’dan, yani Atlantik cephesinden yana yapmış olacak, Rusya’yı soğuk savaş döneminde olduğu gibi yeniden “düşman” olarak görecektir. ABD’nin açık saldırı tehdidi altındaki İran ile Türkiye’nin ilişkileri giderek aynı statüye evrilecek, Rusya ile İran arasındaki stratejik işbirliği, Türkiye’nin içinde olacağı Atlantik cephesine karşı daha da gelişip, pekişecektir. Bu durumda Türkiye’deki bölücü kürt hareketi tehlikesi Rusya ve İran’ın da kervana katılmaları yüzünden tekrar yükselerek, ülkenin kanlı bir şekilde iç savaşla bölünmesinin yolunu açacaktır.
Bu tür bir gelişme karşısında, Türkiye-Rusya arasındaki Türk akımı doğal gaz (Ukrayna’dan geçen Rus doğal gazının giderek azaltılması dikkate alınmalı) ve benzeri stratejik işbirliği projelerinin etkilenmesi kaçınılmaz olacaktır.
Soru-8: ABD Patriot sisteminin NATO üyesi bir ülkeden kaynaklanacak olası bir tehdide karşı kullanılması mümkün müdür?
Cevap-8: Yukarıda izah edildiği gibi, (i)- Patriot sisteminin tetiği Türkiye’de değil, NATO karargâhlarındaki ABD generallerinde olacaktır. (ii)- Bir NATO ülkesinden yapılacak uçak veya füze saldırısı halinde, ülkemizdeki NATO radarları tarafından tesbit edilen bu objeleri tanımlamak için, radarlardan IFF (Identification Friend or Foe) sorgu sinyali gönderilir.
NATO kaynaklı objeler buna “dost” sinyali ile cevap verirler. Ayrıca saldırgan objenin tanımlanması Avrupa’daki NATO merkezlerinde bulunan bilgisayarlarda yapılacağından ve bütün radar bilgileri sayısal (digital) olduğundan, NATO merkezlerindeki bilgisayarlarda objeye dost tanımlaması yapılarak Türkiye’ye gönderildiğinde, TSK’nın hava unsurlarını reaksiyon vermesi geciktirilebilir. Nitekim, Ege denizinde icra edilen “Kararlılık Gösteri-1992” NATO tatbikatı dönüşünde 2 Ekim 1992 gecesi Muavenet muhribiz, Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan atılan; 9 km. menzile sahip, 231 kg ağırlığında, 3,6 metre boyunda, bir hava savunma füzesi olmasına rağmen satıhtan satıha yani suüstü hedeflerine de atılabilme özelliği olan, yarı aktif radar güdümlü iki SeaSparrow füzesi vuruldu.
Geminin radarları hiçbir şekilde “düşman saldırısı” algılamadı.
Soru-9: Ege denizinde Yunan hava savunma sistemi dikkate alındığında bu denizdeki dengeler için hangi sistem daha uygundur?
Cevap-9: Muavenet örneği dikkate alındığı zaman, S-400 sistemi kesin tercihtir. S-400’ün IFF kataloğunda bütün Amerikan ve NATO hava saldırı araçları “düşman” olarak tanımlıdır. Ancak, Türkiye’nin kendi millî IFF yazılımlarının S-400 radarlarına yüklenmesi için karşılıklı mutabakat olduğu yönünde, kesin olmayan bilgiler vardır.
Soru-10: Hem ABD ve hem de Rus S-400 sisteminin birlikte tedariki bir harekât ihtiyacı mıdır? Gerekli midir? Yoksa siyasi bir denge arayışı mıdır?
Cevap-10: ABD ve S-400 sistemlerinin birlikte tedariki gerekli olmayıp, bir siyasi denge arayışıdır. Çünkü çok net olan gerçek şudur ki, alınsa bile Patriot sistemi Türk Silahları Kuvvetlerinin kontrolunda olmayacaktır.